CANDiR MAHALLESİ
 
  İletişim formu
  MAHALLELERİMİZ
  ÇAYBAŞI İLÇENİN TARİHİ
  ÇANDIR MAH.
  KÖYLERİMİZ
  ÇAYBAŞI
  RESİM KÖŞESİ
  HEKİMOĞLU KİMDİR
  ÇAYBAŞINDA ERMENİ KATLİAMI
  ÜNYE RESİMLERİ
  ÜNYE TARİHİ YERLER
  YAYLALAR1
  FINDIĞIN TARİHÇESİ
  İLÇELERİMİZ
  AKKUŞ
  AYBASTI
  ÇAMAŞ
  ÇATALPINAR
  CAYBASI
  FATSA
  GÖLKÖY
  GÜLYALI
  GÜRGENTEPE
  İKİZCE
  KABADÜZ
  KABATAŞ
  KORGAN
  KUMRU
  MESUDİYE
  PERŞEMBE
  ULUBEY
  ÜNYE
  YÖRESEL YEMEKLERİMİZ
  ULAŞIM
  KONAKLAMA YERLERİ
  ORDU'DAN RESİMLER
  ANA SAYFA
ÇAYBAŞINDA ERMENİ KATLİAMI


MANASTIR KÖYÜ ŞEHİTLERİ ANITI      

          “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."

                                                                Mustafa Kemal ATATÜRK

          Türkiye uzun süreden beri soykırım iddialarıyla ilgili olarak çok iyi organize olmuş, her fırsatı değerlendirmekten kaçınmayan bir kampanya ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu örgütlü kampany halkımız ve ülkemiz aleyhine yaklaşık bir asır öncesinde yaratılmaya başlananönyargılara, iftira, yalan abartma ve saptırmalara dayanmaktadır.  

          Tarihte olduğu gibi günümüzde de, Ermeni toplumu üzerinden siyasi ve ekonomik çıkar sağlamaya çalışan ülkeler bulunmaktadır. Bazı ülkelerde, Türkleri ve Türkiye’yi sözde soykırımla suçlayan anıtlar dikilmekte, bazı ülkelerde de soykırım iddiasını tanımaya yönelik kararlar parlamento gündemlerine getirilmekte, hatta kimi ülke parlamentolarında kabul edilmektedir. Gerçekte tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde çıkar aracı haline dönüştürülmektedir.

             Bu noktada, bir özeleştiri yapmayı zorunlu görüyorum. Türkiye maalesef Ermeni iddiaları konusunda uzun yıllar genellikle savunmada kalan bir politika izlemiştir. Biz okullarımızda ve üniversitelerimizde gençlerimize konuya ilişkin tarihi gerçekleri öğretmezken, Ermeni diasporası çeşitli ülkelerde ders kitaplarında sözde soykırımına ilişkin bilgilerin yer almasını ve böylece genç nesillerin beyinlerinde ülkemize karşı önyargıların oluşmasını sağlamakta büyük mesafe kaydetmiştir.


            Karşımıza çeşitli nedenlerle Ermeni iddiaları getirenlerin ileri sürdükleri bir husus, Türkiye’yi tarihi ile barıştırmak iddialarıdır. Türkiye tarihi ile barışıktır. Türkiye’nin tarihi ile ilgili bir sorunu yoktur. Kimsenin bundan bir şüphesi olmasın. Doğrudur, belki tarihimizin bazı sayfalarını özellikle silik bırakmışızdır. Mesela Osmanlı İmparatorluğunun son yüzyılında Balkanlarda yaşayan soydaşlarımızın yüzyıllarca yaşadıkları topraklardan kitleler halinde, yaptıkları eserleri, camileri, kubbeleri, köprüleri bırakarak göçe zorlanmaları Balkanlarda yaşadıkları katliam ve diğer trajediler, Kafkasya’dan Osmanlı topraklarına sürülenlerin, Birinci Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybeden yüz binlerce Türk ve diğer Müslümanların oranı dünyaya yeterince haykırılmamıştır. İstiklal Harbimiz sırasında işgal altındaki şehirlerimizde halkımızın maruz kaldığı katliam ve zulmün ayrıntıları üzerinde fazla durulmamıştır. Çok kültürlü, çok etnikli, çok dinli Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarında, İmparatorluğunun çöküşünü ve parçalanmasını hızlandırmak amacıyla zamanın güçlü ülkeleri tarafından gönderilen misyonerlerin Müslüman olmayan halkı nasıl böldükleri, halklar kendi içlerinde bölündükten sonra her bölünen kesimin her ülkenin değişik siyasi çıkarlarını gerçekleştirmek için nasıl alet olarak kullanıldıkları da bizim tarihimizde üzerinde yeterince durulmayan hususlardır..                Ama artık susmak fayda etmiyor. Atalarımızın yaşadıkları acıları haykırmanın vakti geldi. Dünyada masumluk rolü oynayanlara, işledikleri suçları birbir anlatmanın, gerçekleri ortaya çıkarmanın zamanı çoktan geçti..  

         Karadeniz kıyısında Canik Sancağı Trabzon vilayetine bağlı olup, XX. yüzyıl başlarında merkez Samsun olmak üzere, Bafra,Ünye,Terme, Çarşamba, Fatsa kazalarından ve 965 köyden ibaretti.

 

         1.Dünya Savaşı yıllarında ve Mondros Mütarekesi’ni takip eden günlerde bu bölgede daha çok siyasal amaçlı Rum çetelerinin faaliyetleri görülmekle beraber özellikle 1.Dünya Savaşı yıllarında Rusların yardımıyla harekete geçen Ermenilerin saldırı ve tecavüzleri de görülmektedir. Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara girişmişler, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastederek Anadolu’yu bir harabe haline çevirmişlerdir.            Ermenilerin yıkıcı faaliyetleri ve Ermeni çetelerinin saldırı ve tecavüzleri Mütareke sonrasında ve Milli Mücadele yıllarında da devam etmiştir. Bu dönem, bütün Anadolu’da siyasal bir belirsizliğin ve kargaşalığın yaşandığı bir dönemdi. Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul Hükümeti’nin, Milli varlığı koruma yolundaki yetersizliği Ermeni ve Rumları cesaretlendirmiş ve azınlıklar, Osmanlı Devletiyle tebaa bağlarını koparmışlardı. Anadolu’da, adeta Türk halkına karşı ilan edilmemiş bir savaş sürdürülüyordu.  

         Ermeni faaliyetleri, esas itibariyle Doğu Anadolu’da yoğunlaşmış olmakla beraber, bu bölgenin denize açılan limanları durumunda olan Trabzon, Giresun, Samsun yörelerinde de görülmekteydi.  

         İngilizlerin, 9 Mart 1919’da, Samsun’u işgalleri ve bu durumu Havza, Merzifon’a doğru genişletmeleri bölgedeki azınlıkları cesaretlendirmişti. Anadolu’nun bütününde olduğu gibi Canik Sancağın’da Rum faaliyetlerinin yanı sıra Ermeni Çete faaliyetleri ve katliamları, Türk halkını yılgınlığa ve teslimiyete zorlamak amacını gütmekteydi. Bölgede Türk Devleti’nin hükümranlığını ve egemenliğini işlemez hale getirerek bir asayişsizlik sorunu yaratılmak istenmekteydi. Böylece Mütareke Hükümlerine  göre büyük devletlerin askeri müdahaleleri sağlanacak, batılı devletler kamuoyu bu sorunun çözülmesi gereğine ikna edilmiş olacaktı.  İşgalci devletlerle olan din bağları, Hıristiyanlık da bu politikaya destek unsuru olmuştur… Yine böylece, Batı kamuoyunun maddi ve manevi desteğini sağlamak ve Anadolu’ya yönelen işgal ve paylaşma politikalarına haklılık kazandırmak amacı güdülmüştür.    

           Bu siyasal ortamda  Ermeni unsur, özellikle İngiliz ve ABD desteği ile bağımsız bir devlet olma politikalarını sürdürmekteydi. Fakat bu politikalar, Türk Milleti’nin yeniden yaşama azim ve iradesi karşısında ve Kurtuluş Savaşı’nın askeri bir zaferle sonuçlanmasıyla başarısızlığa uğratılacaktır.  

         19 Mayıs 1919’da ise Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a gelmesi ve bölgede, Müdafaa-i Hukuk faaliyetlerini destekleyici tutumu, Türk halkı arasında umut ve geleceğe güven yaratmıştı.   

           Böyle bir ortamda, bölgedeki Türklerin malını, mülkünü ve ailesini geride bırakarak, Milli Mücadele’ye katılması, azınlıklara fırsat vermişti: Köylerde daha çok yaşlılar, kadınlar ve çocuklar kalmıştı. Bundan yararlanan ve Rusya’dan silahlı olarak dönem Ermeni çeteleri Ünye’nin Kiraztepe, Üçpınar, Köklük, Havzıkara, Ballık köylerine baskınlar düzenleyerek ahaliyi katletmişlerdir. Aynı şekilde Manastır Köyüne gelen Ermeni çeteleri ahaliden bazılarını kurşuna dizdikleri gibi, bir kısmının da  başlarını keserek kazığa takmışlardır. Ünye Jandarma Bölüğü Komutanı Yüzbaşı Ahmet Halit’in 9 Eylül 1919 tarihli raporundan, genel harbe katılarak evini ve ailesini geride bırakan Müslüman Türk erkeklerinin yokluğundan yararlanarak, Rusya’dan öteden beri silahlı olarak dönen Ermeni çetelerinin köyleri basarak, büyük katliamlar yaptıkları anlaşılmaktadır.

       Bu eşkıyalar, köylere yaptıkları baskınlardan başka “kenar ve bucakta, dağ ve ormanda” tesadüf ettikleri Müslüman erkek, kadın ve çocukları da katletmekteydiler.

      Ünye Jandarma Bölüğü Komutanı Yüzbaşı Ahmet Halit 29 Ağustos 1919 tarihli raporunda  belirttiği üzere, Köklük köyünden Ermeni Avadis, arkadaşı Karahoca, Sürüp, Asador, Kalos, Artin, Vartan, Vesken,Avakim,Misak,Çökükburun Akaryan,Atan ve diğer arkadaşları tarafından Manastır köyünün girişine pusu kurulmuştu.Bu pusuda, eşkıya çetesi Haşim Çavuş ve Kardeşi Nuri’yi, Emrullah oğlu Emrulah’ı, Baltacıoğullarından Mehmet oğlu Mehmet’ i katletmişlerdir. Bu çatışma sırasında karşılık veren köylüler tarafından  Ermeni Eşkıya’dan da Avadis vurularak öldürülmüştü.

             Aynı raporda, adları geçen Ermeni eşkıyanın faili oldukları katıl olayları da şöyle sıralanmaktadır;

1- Manastır Köyün’ den Kapucuoğullarından İbrahim oğlu Ali, Köklük Köyünden Kara Kahya Oğullarından Sürup tarafından ailesinin gözü önünde öldürülmüştür.

2- Yine aynı Köyden Delibaşoğlu Tahir Çavuş, Avadis ve Sürup tarafından ailesinin gözü önünde kurşunlanarak öldürülmüştür.

3- Yine aynı Köyden Hatip oğlu Çakır Mustafa, Amcazadesi Recep, Gelini Şerife, diğer gelini Hamide ve yeğeni Emine aynı çeteden Sürup, Avadis, Atan, Asador, Kalust, Avakim, Vartanis adlı eşkıyalar tarafından evleri içinde kurşunlanarak katledilmişlerdir.

4- Aynı Köyden Muhtar Tunukluoğlu Halil Çavuş, yine aynı Sürup ve diğer eşkıya arkadaşları tarafından başı kesilerek öldürülmüş ve başı kazığa takılmıştır.

5- Köyün hatibi Kabakçıoğlu  Mustafa Efendi, yine Sürup ve arkadaşları tarafından evinden çıkarılmış, nakit parası ve hayvanları gasbedildikten sonra köy içerisinde   kurşunlanmak suretiyle öldürülmüştür.

6- Kenehur’ da yerleşik olduğu halde, Manastır Köyüne bir iş için gelen Şiranlı Ahmet, yine Sürup tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür.

7- Manastır Köyünde Kapucuoğlu İbrahim Çavuş’ un eşi Fatma, tarlada çalışmakta iken yine Sürup tarafından kurşunlanarak katledilmiştir. Tün şehitlerimizi rahmetle anıyor ve diyorum ki ey şehitler ey atalar sizlere layık olmak için çok çalışacağız ve sizin hatıranıza her zaman sahip çıkacağız… 

 

                                                                         Muhammed Lütfi KOTAN

                                                                          Çaybaşı Kaymakamı


 
   
ORDU HABER  
   
Bugün 3 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol